Son Dakika!

7.04.2013

Mel'un: Görkemli Bir Us Yarılması

Bunu Paylaş :
Gerçek kişileri kendi kimlikleriyle hikaye karakterlerine dönüştürmesiyle bir "roman a clef" özelliğine yaklaşan anlatı, kurgusal kişilerinin sahiciliğiyle de düpedüz bir yaşanmışlık yanılgısı yaratıyor. Romanın kurgusal karakterlerinin adları dahi ince bir düşünmenin verimi adeta...


Selim İleri'nin son romanı Mel'un'u raflarda görünür görünmez telaşla karışık bir sevinçle alıp, biraz ne beklediğini bilen insanların güveni, biraz da sürprizlere hazır olmanın heyecanıyla okumaya başladım. Bitirdikten sonra bir süre düşündüm üzerinde, içimde taşımaya da devam edeceğim gibi görünüyor. Bir kitabın hakkında yazmak önce zihnine üşüşüp sonra sağa sola saçılan fikirlerini derleyip toplamasına yarıyor insanın, biraz da kendi içine bakmasına: bir okur, bir yazar ve her şeyden öte bir ölümlü olarak. Edebi eleştiriyi eleştirmenlere bırakıp kitabın bendeki izdüşümlerini seçeceğim, hep yaptığım gibi.

Patrick Süskind'in bir öyküsünün epigrafında yazar; aşağı yukarı şöyle bir şey; "Amnesie in Litteries" yazınsal bellek kaybı çeken okur, okurken değişti, fakat beyninin bunu kendisine söyleyecek tarafı da değiştiğinden farkına varamadı. İşte, her iyi kitabın zihnimize yaptığı şey bu değil mi? Onu değiştirmek, dolayısıyla bizi değiştirmek. Tam olarak neyi değiştirdiğini saptayamasam da, bunun da o kitaplardan biri olduğunu bildim okurken.

Bir okur olarak baktığımda, romanın baş karakteriyle hemhal hisseder, insanın hallerini kimini bilerek kimini de sanarak, ipin ucunu tuttuğumu umarak anlamaya çalışırken, öte yandan metin boyunca sürekli artan bir etkilenişe, sürüklenişe kapıldım. Bir yazar gözüyle baktığımda gördüğümse sadece hayranlık uyandırıcı bir ustalıktı.

Ferah Şiirli Bir Roman...
Jurnal biçiminde kurgulanmış bu anlatı yer yer öyküden, şiirden, tiyatro oyunundan biçimler ödünç alıyor, romanın dokusuna yediriyor.
Okuma zevkini arttıran bir biçimsel zenginlik. Görsel, duyusal zevki de atlamamalı. Nasıl söylesem? Bu roman şebboyları, mimozaları, erguvanları, küpe çiçekleri, krizantemleri, orkideleri, şakayıkları, manolyaları, glayölleri, menekşeleri, sümbülleri bilhassa da leylaklarıyla çiçekli. Bir botanik bahçesinin ferahlığını duyuracak, insanın etrafına daha bir alıcı gözle bakmasını sağlayacak kadar hem de. Öyle ya, durup da ince şeylere ayıracak vakti olmalı insanın.

Bu roman şiirli sonra; on yedi hece incelebildiği kadar incelmiş (beş/yedi/beş kuralı yıkılıp yeni bir özgürlük getirilmiş!) haikularıyla. Doğanın sonsuz döngüsü içinde insanın gelip geçiciliğini anımsatan kederli dokunuşlarla şiirli: "Döküldü hep leylaklar/neyazık/ilkyaz geçiverdi" ya da "Çok mu ıstırabın var/tutuşmuşsun ah!/akşam yıldızı".

Kurgusal Kişilerin Sahiciliği
Gerçek kişileri kendi kimlikleriyle hikaye karakterlerine dönüştürmesiyle bir "roman a clef" özelliğine yaklaşan anlatı, kurgusal kişilerinin sahiciliğiyle de düpedüz bir yaşanmışlık yanılgısı yaratıyor. Romanın kurgusal karakterlerinin adları dahi ince bir düşünmenin verimi adeta...

Sayru Usman, Havva Anne, Lâzıme Hanım ilk aklıma gelenler. Sonuncusundan başlarsak, Lâzıme tam da bir beslemenin, yardımcının, ahretliğin toplumumuzda nasıl algılandığının altını çizerken, Havva ise toplumumuzda yaşayan yaygın kabul gören, dayatılan, hayatı boyunca o veya bu şekilde suistimal edilen, ezilen, susturulan ve ancak yaşını başını alıp hayattan bekleyecek bir şeyi kalmadığında ölesiye saygı gösterilerek borç ödenen o cefakâr anne şablonuna gönderme yapıyor kanımca. Ve elbette Sayru Usman, isim ve soyadının çağrışımlarıyla tam bir iki uçluluk, ruh ve zihin arasında sonsuz bir salınımı akla getiriyor. Uçtan uca savrulan bir sarkaç. Bu salınım karakterin en olmadık yapıntılarını, sınır duygulanımlarını, yaşantılarını, tahayyüllerini cesurca ortaya dökmesine neden olacak duygusal yüksekliği ve bulanıklığı yaratırken, öte yanda ulaştığı serin mantık, dile getirdiği, ayrıntılarıyla sorguladığı, toplumsal tarihimizi adeta yeniden kurmaya yarayacak, en azından bu inşa sürecine yeni yapı taşlarıyla katkıda bulunacak denli ilginç, bakılması, yanıtlanması, üzerinde düşünülmesi gereken sorular soruyor, sorduruyor, önermeler kuruyor.

Kitabın son bölümünde "Bugüne kadar yazdıklarım hiç bir şeyi değiştiremedi. Kötülüğü değiştiremedi ve iyilik getirmedi. Bundan sonrada getirmeyeceğini, iyileştirmeyeceğini biliyorum. Fakat akşam yaklaşırken yazmak gitgide bir yudum su kadar ihtiyaç oldu" diyor anlatıcı. Doğrusu bizim için de yazdıklarını okumak öyle...
Bunu Paylaş :

Yorum Gönder

 
Copyright © 2013 Ünlüler Dünyası
Design by FBTemplates | BTT